27 Mart 2014 Perşembe

Ohana Jizo(お花地蔵)

Evvel zaman içinde, Oharu (Bahar) adındaki yaşlı kadın ve torunu Ohana (Çiçek) beraber yaşıyorlarmış.
Ohana’nın annesi ve babası, Ohana henüz üç yaşındayken peş peşe ölmüş.
Oharu, çok üzülmüş, çok üzgünmüş. Kendini artık tümüyle Ohana'nın bakımına ve yetişmesine adamış.

Ohana'nın hiç kız arkadaşı yokmuş. O, oğlanlar ile oynamayı daha çok seviyormuş. Oharu, torununun erkek çocuklar gibi acar, çevik ve sağlıklı büyümesine içten içe seviniyormuş.
Nine Oharu tarlada çalışırken, Ohana ise oğlanlarla çelik çomak oynarmış. Akşamları eve geldiklerinde, "’Nineciğim, bugün de ben kazandım." diye övünmeye başlarmış.

Ninesi Oharu, ne kadar ‘’Kızlar öyle oynamaz, sadece erkekler sopayla oynarlar.’’ diye torununa tembih etse de, Ohana, buna şöyle cevap verirmiş:
‘’Ben kız olarak doğmuşum ama çelik çomak oynamayı çok severim!’’
Ohana, bıkmadan her gün her gün sevdiği oyunları oğlanlarla oynarmış.

Ohana yedi yaşına gelmiş.

Son bahar gelmiş, ekinlerin hasadı başlamış.bütün köylüler canla başla ekinleri hasat etmek için çalışıyorlarmış.
Ohana ise hasadın ilk günlerinde yine çelik çomak oyununa kendini kaptırmış görünüyormuş. Ama bir gün birdenbire ninesi Oharu’ya şöyle demiş:
"Nineciğim, ben artık artık çelik çomak oynamayı bırakacağım ve sana yardım edeceğim.’’
Oharu, torununun bu sözlerine çok sevinmiş, fakat hemencecik umutlanmamış. Çünkü torunu Ohana, şimdiye kadar çelik çomak oynamaktan başını kaldırıp da başka şeylere hiç ilgi göstermemiş. Hatta böyle şeyleri de şimdiye kadar hiç söylememişti.
Yine de ninesi Oharu, torunundan bu sözleri duyduğu için çok mutlu olmuş, gizlice sevinç gözyaşları döktürmüş Ohana'nın arkasından.

Hasat bitmiş, Sonbahar gitmiş, Kış gelmiş. Köyde boğmaya salgını başlamış. Salgın Ohana'ya da bulaşmış. Ohana, yataklara düşmüş. Çok kötü öksürüyormuş. Öksürüğü hiç kesilmiyormuş. Ninesi ise Ohana'nın etrafında dört dönüyormuş.  Ohara'ya iyi bakmak için didinip durmuş. Gece gündüz başından ayrılmamış. Torununun iyileşmesi için bütün bildiği bütün çarelere başvurmuş. Bir yandan da torununu teskin etmeye çalışıyormuş:
"Ohana, baharın gelmesine az kaldı. Havalar ısınınca iyileşmiş olursun. Biraz daha dayan kızım!"
‘’Tamam, nineciğim." diyen Ohana, yeniden öksürük nöbetine tutulmuş.
Küçücük köylerinde ne ilaç ve ne de doktor varmış. Ohanu, torununun iyileşmesi için  ne kadar çırpınsa da, Ohara, iyileşememiş, durumu gittikçe daha da kötüleşmiş. Bir gün Oharu'dan hiç ses gelmemiş. Ninesinin korktuğu başına gelmiş, Küçücük Oharu, hayata veda etmiş.
Nine Oharu, çaresizlik içinde torununun cansız bedenine sarılıp hüngür hüngür ağlamış.

Ohana öldükten sonra, Oharu, ruhunu kaybetmiş gibi günlerce Butsudan*ın başında oturup, hiç kımıldamadan boş boş bakıyormuş.
Komşular Oharu'nun bu halinden endişelenip, sık sık ondan haber almaya gelirmiş. Yiyecek birşeyler de getirirlermiş. Fakat Oharu, elini hiçbir şeye sürmezmiş, öylece boş boş bakınıp dururmuş. Komşuları onun bu durumundan kaygılanmaya başlamış.

‘’Oharu teyze, size yemek getirdik. Hiç yoksa bir lokma birşeyler yemelisiniz, yoksa hasta olacaksınız. Bunu söylemek bizim için de çok zor ama, Ohana şimdi bir melek olarak cennettedir ve yavrucak cennetteki annesine ve babasına kavuşmuştur belki şimdi. Onun için artık bu kadar kendinizi üzmemelisiniz. Bu kadar kederlenip dertlenmemmelisiniz."  demişler.

Komşusu bunları söyleyince, Oharu,  en sonunda kafasını kaldırıp, şöyle demiş:
"Evet. Ben de sadece hep onu diliyorum... ama .. Ohana çok küçük idi. Yolunu kaybetmeden anneciğine ve babacığına gidebildi mi acaba? Ya bir yerde yolunu kaybetmişse, ya yalnızlıktan ağlıyorsa.... ‘’ diye kaygısını dile getirmiş.

Akşam olmuş, komşular evlerine dönmüş. Oharu yine kendisiyle başbaşa kalınca, torununu düşünmeye başlamış.
‘’Ohana iyi mi acaba? Bir yerlerde beni arıyor olabilir. Yanlızlık içinde ağlıyor olabilir."
Oharu'nun aklından Ohana'nın ağlaması çıkmıyormuş. O geceden sonra Ojizo-samayı oymaya başlamış.
Ojizo-sama, çocukları koruyan tanrı olarak, ölmüş çocuklara cennete kadar rehber eder denir. Onun için Oharu, torunu Ohana'nın, yolunu  kaybetmeden cennete gidebilmesi için Ojizo-sama yapmaya karar vermiş. Oharu teyze her gün hiç ara vermeksizin Ojizo-sama yapacağı kayayı oymuş, yontmuş.

 Bu çok zor bir işmiş ve Oharu, bu iş için çok yaşlıymış ama her gün durmadan yontmaya devam etmiş. En sonunda baharın gelişiyle birlikte ojizo-sama da tamamlanmış.

Ojizo-sama, minicikmiş ve Ohana’ya tıpatıp benzeyen sirinmi şirin bir suratı varmış.

Ojizo-samayı bitiren Ohana'nın içi rahatlamış, ferahlamış. Kendi kendine mırıldanmış:
"Ohana'm, yavrucağım artık cennette anne ve babasına kavuşmuştur."

Sonra Ojizo-samayı bütün köyden görülebilen bir tepeye yerleştirmiş.

Zaman geçtikçe bu ojizo-sama'ya bütün köylü tarafından Ohana-jizo’’ denmeye başlamış. Köyün çocukları boğmaca olunca bir gelenek olarak Ohana’nun sevdiği kavurma pirinç pişirilir verilirmiş Ojizo-samaya. Hasta çocuklar ise kısa zamanda iyileşip ayağa kalkarlarmış, yine eskisi gibi cıvıldamalarına devam ederlermiş.




(Tochigi ilin masalı)

Kaynakça
http://hukumusume.com/douwa/pc/jap/12/12.htm
http://www.dailymotion.com/video/xkrj82_mnmb-%E3%81%8A%E8%8A%B1%E5%9C%B0%E8%94%B5_creation

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder