‘’Affedersiniz, ben yolcuyum. Akşam olduğu için kalacak bir yer arıyorum. Zahmet olmazsa bir gece sizde kalabilir miyim?’’ diye sormuş, adam de kabul etmiş ve içeri almış. Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş, ama kadın hala oradaymış. Bütün gün ev işleri yapıp yemek hazırlarmış. Bir hafta sonra kadın şöyle demiş: ‘’Benimle evlenir misiniz?’’ Adam da çok sevinmiş, o kadar güzel bir kadınla evlenebileceğini hiç düşünmemiş. Adam o kadar sevinmiş ki her gününü hep karısının yüzüne baka baka geçirirmiş. Sabah tarlaya gidip hemen eve dönüp karısının yüzüne bakarmış. Adam onun yüzünü gördükçe gülümsermiş sevinçten. Yine tarlaya çalışmaya gidermiş ama birkaç dakika sonra yine yüzünü görmeye gelirmiş. Karısı da kocasının işlere konsantre olamadığını kafasına takmış, düşünüp taşınmış. Ertesi gün erkek tarlaya gidecekken bir kağıt verip şöyle demiş. ‘’Dün gece bunu çizdim. Bunu görünce beni hatırlarsın. Artık beni görmeye sık sık eve dönmene gerek yok.’’ O kağıtta karısının yüzü çizliymiş. Erkek çok sevinmiş, kendi tarlasına gidince yanıngaki ağaca karısının resmini asmış. Onu göre göre çalışmış.
Bir gün her zamanki gibi tarlaya gelince ağaca resmi asmış. O gün çok rüzgarlıymış. Bir an sert bir rüzgar esmiş, o rüzgar ağaçtaki resmini alıp götürmüş.
‘’Aa! Karımın resmi! ‘’
Adam koşmuş, ama resim hızlıca yükselmiş, sonunda uzaklara kadar uçup görülmez olmuş.
O akşam, o şehrin hükümdarı kendi bahçesinde o resmi bulmuş ve demiş ki:
‘’Bu kadın çok güzel. Şimdiye kadar bu kadar güzel bir kadın görmedim. Bu kadınla evlenirim. Bu kadını bulun ve getirin bana derhal! ’’
Bir kaç gün sonra, sabah adam tarlaya çıkacakken evin kapısı çalmış.
‘’Şimdi açıyorum.’’
Kapıda adamlar varmış.
‘’Bu resimdeki kadın senin karın mı? Hükümdarımız onunla evlenmek istiyor. Hemen onu bize ver. Bu hükümdarın emridir." demiş adamlar.
‘’Ama...eğer hükümdarın emriyse bile veremem karımı.’’
‘’O kadar güzel kadın sana yakışmaz.’’
‘’Ama...’’
Adamlar erkeği karısından ayırmış, o zaman karısı fısıldamış.
‘’Şimdi sen karşı çıkma. Sonbahar gelince kaleye elma satmaya gel. ‘’
Böylece hükümdarın adamları kadını zorla götürmüş.
Adam, günler boyunca ağlamış, kaledeki karısı da hiç bir şey konuşmamış ve gülmemiş.
Hükümdar onu güldürmeye çalışmış ama olmamış.
Çiftçi adam, karısının söylediği gibi elma yetiştirmiş, sonbaharın gelip elmanın olgunlaşmasını dört gözle beklemiş.
Sonunda o zaman gelmiş. Sepetine elmalar koyup sırtlanmış. Şarkı söyleyerek kaleye gitmiş. Kalenin etrafını daha yüksek sesle şarkı söyleyerek dönmüş. Kaledeki karısı o şarkıyı duyduğunda gülmüş ve kalede ilk defa konuşmuş.
‘’Elmacı geldi.’’diye ayağa kalkmış.
Hükümdar karısının güldüğünü ilk defa gördüğü için çok sevinmiş.
‘’Karım güldü. O elmacıyı buraya getirin!’’
Hükümdarın önüne elmacı adam getirilmiş ve ona şöyle demiş.
‘’Biraz önce söylediğin şarkıyı söyle.’’
Elmacı adam sevinçli sevinçli dans ederek şarkı söylemeye başlamış.
Karısı kocasını görebildiği için çok mutluymuş, sesli gülmeye başlamış.
İki kişi o kadar sevinçli görünmüş ki hükümdar elmacıyı kıskanmış.
‘’Elmacı, senin kıyafetin ile benimkini değiştirelim mi?’’
Derebeyi, elmacı erkeğin kıyafetini giyince sırtına da sepeti takıp şarkı söylemeye başlamış.
Karısı daha sevinçli gülmeye başlamış, hükümdar havaya girmiş, şarkı söyleyerek kapıdan çıkmış. Kalenin etrafını bir tur dönüp ön kapıya geri gelmiş. Ama bekçiler onu durdurmuş.
‘’Ne işin var burada?!’’’’Elmacı giremez!’’
‘’Ne diyorsunuz? Ben buranın hükümdarıyım.’’
‘’Sen ne diyorsun lan! Git buradan! Yoksa vururum bir tane!’’
Hükümdar dayak yeyince oradan kaçmış ve o şehirden kaybolmuş.
Böylece çiftçi adam hükümdar olmuş ve karısıyla mutlu kutlu yaşamışlar.